7 Ağustos 2016 Pazar

Elveda, Kalbimin Yaşayan Tek Köşesi



Bugün paylaşmak istediğim yazı, ilk yazım, Kasım’ın 15’i 2013’te yazılmış bir yazıdır ki bir nevi vedadır benim için kalbimin yaşayan kısmına. Az depresiftir falan ama umarım siz de benim kadar seversiniz…
***
Genç kız elindeki romanı kapatıp, yıpranmış ahşap iskemleye bıraktı. Günlerden ılık bir sonbahardı ve telefonunda mırıldanan Marija Serifovich’in içli sesi bu zamanlarda ona iyi gelen tek şeydi. Usulca gözlerini kapatıp şarkıya eşlik etmeye başladı. “Do je ime tvoje moja jedina, molitva…”  Rüzgar yüzünü okşarken aşina olduğu adım sesleri çalındı kulağına.  Beklenen misafir nihayet gelmiş, genç kızın oturduğu bankın diğer köşesine yerleşmişti her zamanki eğretiliğiyle.
“Açmayacak mısın gözlerini?” diye fısıldadı.
“Hayır, açmayacağım,” diye cevapladı genç kız.
“Beni görmek istemiyor musun?”
“İstemiyorum.”
Keskin cevaplarının genç adamı yıldıracağı düşüncesi kim bilir kaçıncı kez geliyordu aklına.
“Beni görmeyi her şeyden çok istiyorsun. Sadece korkuyorsun her görüşünde daha çok bağlanacağından. Korkma, seni asla terk etmem. Kendini tamamen bana bırak sen istemedikçe bir yere gitmem, gidemem….”
“İstemiyorum, inan bana istemiyorum. Seni gördüğüm her an biraz daha ölüyor ruhum ve çıkaramıyorum kalbimi araftan. Varlığın gece gibi çöküyor boğazıma, nefes alamıyorum. Sen benimle oldukça daralıyor bu dünya. Üstüme yıkılıyor tüm duvarlar teker teker. Çıkamıyorum enkazların arasından. Yepyeni tabular yapıyorum kendime. Senle başlayıp sizle biten sözcükler dolanıyor zihnimin ücralarında. Git istiyorum, bir daha gelme! Ama kızarmamış yüzünle her seferinde tekrar tekrar geliyorsun ve ben git gide daha çok tükeniyorum varlığınla. Git artık! Yetmedi mi yıllardır bana yaptığın işkence. Yalvarırım git…”
Genç adam uzanıp, kızın gözünden akan yaşları kuruladı.
“Ya anılarımız ne olacak? Çocukluğun, hayata attığın ilk adımlar, ilk mutluluğun, hüznün, aşkın? Giden sadece ben olmayacağım senden de çok şey götüreceğim yanımda. Belki kalbini alacağım kimseyi yerime koyamaman için, belki gülüşlerini çalacağım mutlu anlarından. Hangisi daha kötü? Bak, hem yanındayım şimdi. Üstelik sen çağırdın beni, sayısız kez olduğu gibi. Benden vazgeçemezsin. Hayatından, canından geçersin de o kalbin benim için çırpınmadığı müddetçe sen bir hiçsin.”
Aniden yerinden fırladı genç kız. Çatık kaşları, genç adamı oracıkta tuz-buz etmek istercesine ateş saçıyordu keskin gözlerine katılıp.
“Bir gün gelecek tamamen unutacağım seni. Yerini kimse almayacak, doğru. Çünkü bir kez yandı benim kalbim ayak bastığın yerden, bile bile lades demeyeceğim kimseye. Gün gelecek yüzün canlanmayacak her gözlerimi kapattığımda. Hele ki gözlerin. Varlığınla soldurduğun hayallerini tek tek inşa edeceğim tırnaklarımla. O gün gelecek biliyorum ama o zamana kadar ben, ben olmaktan çıkacağım. Sahte gülücükler dağıtacağım etrafıma, öyle güzel rol yapacağım ki dünya yansa umursamaz diyecek her gören gülüşümü. Senin yokluğuna akıttığım gözyaşlarımın yerini pişmanlık damlaları alacak. İçime ağlayacağım da haberim bile olmayacak. Sana yemin olsun; zamanı gelecek adını bile unutacağım. İşte o günü mahşer günü gibi bekliyorum. İkisi de bir gün mutlaka gelecek ve her şey o günlerden sonra bambaşka olacak. Adım bile…”
***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder